Pazar, Ocak 30, 2011

Bir Serüven Klasiği, Spirou

Spirou, kendi kuşağımın adlandırmasıyla Sipru, Fransa-Belçika çizgi roman ekolünün gerçekten önemli çalışmalarından biri. Özellikle Batı Avrupa’da Tenten, Asteriks ya da Red Kit ölçüsünde tanınırlığı olan, taklit edilen, takdir gören bir çizgi roman dizisinden söz ediyoruz. Spirou, tarihsel geçmişleri nedeniyle daha çok Tenten ile kıyaslanır (ki burada yerel üretimlere kaynaklık eden Tintin ve Spirou dergileri arasındaki rekabeti de hesap etmemiz gerekiyor). Belçikalı çizgi roman tarihçileri, Tenten ya da Spirou fanları arasında hayli komik münakaşalar yaşandığını belirtiyorlar. Spirou’nun Tenten’i modelleyerek üretildiği iddia ediliyor örneğin… Spirou’nun daha yerel bir karakteristik taşıdığı da söyleniyor, millilik vurgusu dahi yapılıyor. Türkiyeli okurlar olarak biz bu iddia ve rekabetten pek haberdar olmadık. Uzun yıllar Tenten ve Sipru, küçük yayınevlerinde kopyalanarak siyah beyaz yayınlandığı için eserlerin özgün niteliklerini de bilemiyorduk. Bizi sürükleyen her iki çizgi romandaki serüvenci yöndü.

Spirou’nun serüvenleri ekseriyetle dünyaya, haliyle Paris’e yönelik büyük bir tehdide karşı verilen mücadeleye dayanır. Çılgın bir bilim adamı, intikamcı bir kötü, yeni bir enerji kaynağı, tehlikeli bir silah, büyülü bir sıvı, tekinsiz yolculuklar, büyük sırlar, dünya tarihini değiştirecek keşifler, Spirou evreninin eksilmez unsurlarıdır. Onu ve arkadaşlarını olağandışı bir gelişmenin içinde biteviye hareket halinde görürüz. Her şey kıyametvari bir finale doğru gider ve yine her şey, hiçbir şey olmamışçasına kendi olağan seyri içinde durulur. Dünya, Fransa, Paris, doğa, insanlık ve bazen küçük bir kabile ölümden, dönüşü olmayan bir sondan kurtulur. Serüvenin bitiş karelerinde Spirou ve yakın arkadaşı Fantasio’yu güneşlenirken, meyve kokteyli içerken veya tatil havasında vakit geçirirken görürüz…

Kuşkusuz böylesi bir serüven klişesinin en ünlü imgesi James Bond’tur… Onu yeni araçlarla, pahalı ve eksantrik mekanlarla hatırlarız genellikle… Sarkastik ve iyimserdir, narsistik ifadeleri ve sınırsız bir özgüveni vardır. Bond’un popülerleştiği yılların nükleer savaş ihtimali ve endişesiyle yaşandığını hatırlayalım. Sadece Bond değil o yıllardaki hemen tüm serüven külliyatı global tehditlerle, milyoner kötülerle, ileri teknoloji ürünü araç ve silahlarla uğraşıyordu. Anlatılarda garip örgütler ortaya çıkıyor, Amerika ile Sovyetler arasındaki kutuplaşmadan faydalanarak günbegün büyüyordu. Örgüt üyelerinin tek tip kıyafetleri, Nazileri andıran hiyerarşileri, güçlü sadakatleri ve ölümcül eylemleri vardı. Nükleer başlıklı füzeleri, denizaltıları, metruk bir adada sönmüş bir yanardağ içinde konuşlanmış dehşetengiz üsleri vardı. Bilim adamlarını ya satın almışlardı ya da önemli bir tanesini şantajla tutsak etmişlerdi. Füze(ler), Kremlin, Beyaz Saray ya da Eyfel Kulesine çevrilmişti işte!. Televizyonlarda başkanlar, profesörler, siyasetçiler konuşuyordu; dünyanın sonu geliyordu vs… Bugün serüven hikâyeleri borsa spekülasyonları, internet şifreleri, banka hesaplarının boşaltılması, uydular, download edilen bilgiler, cep telefonları, mobese kameralar vs üzerinden geliştiriliyor… Bond hikâyeleri bu yeni döneme ayak uydurmuş durumda…

Spirou, geçmişine bakılırsa, o denli değiştirmedi kendini… Klasik sayılması, nostaljiyle hatırlanması değişim eksenini ister istemez daralttı diye düşünüyorum. Tenten, Asteriks ya da Red Kit gibi bir dönem hikâyesi değildi Spirou. Hep “bugünü” anlatan, teknoloji ile doğayı, silah ile ruhu, makine ile duyguyu çatıştıran serüvenlere sahipti. Günümüzde geçen futuristik öğeler içeren bir anlatı, “yarın” arkaik kalma riskini taşır. Bugün normal gelen bir ışın tabancası on yıl sonra komik kaçabilir. Türkiye’de Spirou’yu modellediğini düşündüğüm Bülent Arabacıoğlu da En Kahraman Rıdvan dizisinde en çok bu sorunla karşılaştı. Bir western çizgi romanında bilim kurgu ya da fantastik öğeler kullanabilirsiniz. Araçlar, ayrıntılar ve tiplemeler arkaik, sakil, demode olabilir, çünkü hikâye zaten tarihte yaşanıyordur. Oysa bugüne geldiğimizde ayrıntıların eskiliği bir gerçeklik sorunu yaratabilir. Naif ve komik görünebilirsiniz… Spirou, naif veya komik olmak için futuristik ögeler kullanmıyordu. Hatta ilk tasarımlarına bakılırsa öncüydü, anaakım çizgi romanları etkileyecek kadar yenilikçiydi. Bu yenilenme sürdürülmedi, tersi oldu, süper silahlar, devasa araçlar ve alelacayip diğer şeyler nostalji ve sevimlilik adına sahiplenildi. Spirou, neşeli bir futuristik evrende serüvenlerini yaşamaya devam ediyor. Eskisi kadar bugünü yakalamak derdinde olunmadığı görülebiliyor.

En başta söylenmesi gerekenleri sona ayırdık. Spirou, farklı yazar ve çizerlerce üretilmesi nedeniyle ayrıca ilginçtir. Bugün bilinen anlamıyla araştırmacı gazeteci Spirou’nun serüvenci dünyasını, diziyi 1948-1968 yılları arasında üreten Franquin yarattı denebilir. Bir önceki on yılda ünlü auteur Jijé’nin katkısını, çıkardığı altı albümü göz ardı ediyor değilim ama diziyi temellendiren asıl olarak Franquin bana göre. Türkçede yayınlanan Sipru serüvenlerinin çoğunluğu onun üretimleridir. Fournier’in 1970-80 yılları arasındaki kimi üretimleri de kopyalanarak kullanıldı bizde. Nic & Cauvin (1983-4), Tome & Janry (1984-1998) diziyi devam ettiren diğer üreticiler. Desen Yayıncılıktan çıkan iki albüm ise dizinin 2004-8 arasındaki üreticileri olan Morvan & Munuera’nın çalışmaları. Bu kadar çok isim olunca yayınevi ile üreticiler arasında telifle ilgili anlaşmazlıklar olması kaçınılmazdır. Franquin, Spirou’dan ayrıldıktan sonra dizideki tiplemelerden birini, Marsupilami’yi bağımsız albümlerle çizmeye başladı. Tome & Janry, Küçük Spirou adlı bir başka diziye kalkıştılar vs. Yine yakın dönemlerde Fransa’da Spirou’nun manga biçiminde çizilerek sürdürülmesi gündeme gelmişti. Oshima manga tarzında kısa bir Spirou çizdi hatta…

Özetle, Spirou Avrupa çizgi roman tarihinin önemli bir kilometretaşıdır. Farklılaşması, arayışları, başarıları, yeknesaklaşması, telif tartışmaları, endüstriyel bir tasarıma dönüştürülmesi gibi yönleriyle çizgi romanın estetik ve ticari deveranlarını da iyi yansıtır. Çizgi roman sanatının ne zaman biçim değiştirdiğini, bazen nasıl iddialı çıkışlar yapabildiğini ve neden muhafazakâr davrandığını irdelemek için bakılması gereken bir klasiktir de…

Radikal Kitap, 28.1.2011

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails